-->

HAYAT ARKADAŞI

- Ocak 24, 2020

HAYAT ARKADAŞI


24 ocak 2020      11.14
aaaltekin@gmail.com 



Çevremizde cereyan eden olaylara bakıp da gelecek için kaygılanmamak, üzülmemek elde değil. Gayesi belli olmayan gençlik ve lay lay lom geçen bir hayat.

Yetkili kurumların bunda emeği var elbette. Zira evliliği teşvik etmek yerine evlenen çiftleri hapse atmak, nafaka vermek… Sorgusuz sualsiz haklı görmek gibi uygulamalarla evliğin temelini dinamitlediler. Hayat şartlarının pahalılığı göz önüne alındığında hayâsızlığa davetiye çıkarılmış olur. Hatta kazara evlenen varsa bile hayatı birbirlerine zehir edip iki üç yıla boşanıyorlar. Bu konuya şimdilik girmeyeceğim.

Bu aralar çok sık duymaya başladım. Bilmem hangi amca vefat etti veya teyze. Bazılarının taziyesine gittik bazılarını internetten okuduk. Hepsinde aynı düşünce girdabına yakalandım. Gidenin akıbetini bilmiyoruz; ama yine de şunu söyleyebiliyoruz. Kurtuldu. Peki, geride kalanlar.

Şimdi size bir ömrün portresini çizeceğim:

Okul öncesi yıllar genelde hatırlanmaz. Onun için buradan ele alalım, okula başlarsınız. Anne ve babanız sizi el üstünde büyütür. Fakat bunun farkında olmazsınız. Çünkü dersler vardır. Ömürden ömür çalan ödevler hiç eksik olmaz. Sınıfta soru sorulurken tahtaya kalkmamak için ecel terleri dökersiniz. Arkadaşlarınızın ağzında alay konusu olmaktansa ölmeyi tercih edersiniz.

Hepsi bu…

Çocukluk işte. Büyüyünce aynı şeyleri kendi çocuklarınıza yapmayacağınıza dair söz verirsiniz içinizdeki o masum kendinize.

İlkokul biter. Sonra da ortaokul!

Liseye geçince bir şeylerin değiştiğini fark edersiniz. İçinizdeki o masumluk yavaş yavaş ortadan kaybolmaktadır. Hayatı akışına bırakırsınız. Ve bahanelerin arkasına gizlenirsiniz. Dünyayı ben mi kurtaracağım? Sorusu büyük bir yer edinir aklınızda. Geri kalan yeri ise şu cümle alır: Aman, tadını çıkar sanki bir daha mı geleceğiz dünyaya?

Üniversitenin ilk yılları da bu şekilde geçer. Hatta içinizdeki o masum kendinizi bu yıllarda gömersiniz. Sonra sorumluluk denen şey vicdanınızın etrafını sarar. Bir film şeridi gibi geçer geçmiş gözlerinizin önünden. Şöyle bir silkinirsiniz. Artık akıllanma zamanı gelmiştir.

Üniversiteden sonra iş, evlilik derken ömür de geçer. Aile fertleri bir yanda çoğalırken diğer yanda azalır. Birinci dereceden akrabalara sıra gelene kadar hayatın acımasız yüzünü unutursunuz.

Ölüm!

Sürekli ensemizde oysa. Bir kalp kriziyle çalar bazen kapıyı. Bazen trafik kazasıyla. Sabah evden çıkmadan önce akşam için kurduğunuz o güzel hayallerin hepsini acımadan alır elinizden. Ve siz öylece ortada kalırsınız.

Portrenin en zor sahnesine gelelim: Hayat arkadaşı!

Birlikte geçen onca güzel günlerin yanında zorlukları alt etmenin mutluluğu da vardır. Birlikte gülüp birlikte ağlamışsınızdır. Sonuçta dört duvar içerisinde olanların iyi mi kötü mü olduğunu en iyi bilen sizlersinizdir. Sımsıkı tutunursunuz aranızdaki o bağa. Ve daima duanız olur, Ya Rabbi birlikte al canımızı, cümlesi.

Portreyi burada bırakmak güzel olurdu. Ama gerçekleri görmezden gelemeyiz. Hayat arkadaşınızı elbet bir gün kaybedeceksiniz. O gün gelmeden dönüp geçmişte ona ne yaşattığınıza bakma ve yaptığınız hataları düzeltme şansınız varken neden o pişmanlık dolu günleri bekliyorsunuz?

Hayat kısa. Birbirinizi üzebilirsiniz. Dünyanın kanunu bu. Ama önemli olan sonrasında yaptıklarınız. Kara toprağın başında ağlayıp geçmişte yaşattıklarınız için pişmanlık duyacağınıza bugün en azından küçük bir tebessümle gönlünüzün sahibine tatlı bir söz söyleyin. Vesselam…

Advertisement
 

Start typing and press Enter to search