-->

DÜŞÜNME KITLIĞINDA ZİNA BATAKLIĞI

- Haziran 02, 2018

DÜŞÜNME KITLIĞINDA ZİNA BATAKLIĞI


2 HAZİRAN 2018 18:00
aaaltekin@gmail.com


Güzel hayallerimiz vardı: Dört bir tarafı cennet olan ülkenin mutlu mesut insanları olacaktık. Mazlum, zalim, adaletsizlik, hukuksuzluk… vicdansızlık hiç girmeyecekti lügatımıza. Birbirimize sımsıkı kardeş bağlarıyla bağlanacaktık. Olmadı!

Biz, zamanımızın yokluğunun avantajlarıyla büyüdük. Kötülük, sarmamıştı bedenleri. Her şeyin bir zararı vardır ve muhakkak o dönemde de hüküm sürüyordu. Lakin biz hep faydalarına bakıyorduk. Karamsar değildik. İçimizdeki umut ışığı hep yanıp durdu.

Günümüze bakıyorum. Geleceğimizin teminatı olan gençler üzerinde oynanan oyunlar yavaş yavaş meyvelerini vermeye başlamış. Bunu çok net bir şekilde görmemiz mümkün.

Bir toplumu ayakta tutan aile yapısıdır. Aile parçalandı mı? Kültürün ayakta kalması imkânsızdır. Bunu bilen ve aile üzerine ellerinden gelen her türlü kötülüğü yapanların tek amacı geleceğimizi ellerimizden almak.

Günün her saati bir kanala ceza veren veya onları kapatan rtük’ün tam olarak ne yapmaya çalıştığını anlamak zor. Gece yarıları kanallarda gösterilen filmler ve günün her anı çıkan sponsorlu reklamlar gençliğin ahlakını darmadağın ederken onlar ne ile meşgul gerçekten merak ediyorum?

Bir ara bir film izledim. Konu iki genç kızın yaptıklarıydı. Yazması bile zor olan olayları kaleme alma nedenim? Yanı başınızdaki tehlikenin farkına varmanızı istiyorum. İki lise öğrencisi iddiaya girer. Bahsin konusu kim en çok zina yapar. Ve onlar karşılarına çıkan herkesle zina ederken kamera bunu açık bir şekilde gösterir. En son kazanan kişinin alacağı ödül bir avuç şeker!

Bu filmi yönetenin ve oynayanların amacı belli. Peki kanallarımızda yayınlamasına izin verenler ne yapmak istiyor?

Neredeyse her yıl değişen eğitim sistemindeki yanlışlar nedeniyle maalesef çocuklarımız büyük bir boşluğun içine düşmüşlerdir. Böyle bir şeyi kabullenmek zor olabilir. Onun için biraz daha ayrıntıya giriyorum. Kolej, çeşitli derslerden kurs alanlar ve kaldırıldıkları söylenen; fakat çeşitli isimler altında halen eğitim vermeye devam eden dershanelere kaydolan öğrenciler okumayı hak ediyor. Diğer yanda kalan gariban halk çocukları paraları olmadıkları için meb’in verdikleriyle yetiniyorlar.

Bu tıpkı hastanede yaşadığım olaya benziyor. Diş tedavisi için gittiğim devlet hastanesinde doktor masasından kalkmaya üşeniyordu. Neymiş efendim, olanaklar kısıtlı olduğu için beni ilçeye göndermek zorundaymış. Yoldur bir de orada randevu alma sıkıntımı da düşünmüş yani düşünceli bir doktor, bana bir kart uzatıp konuşmayı uzatmadan özel bir doktora yönlendirdi. Kartın üzerine baktım kendi ismi. Dedim “Altı dişim var tedavi edilecek. Şimdi bir tane yapın. Beğenirsem diğerlerini de iş yerinizde yaparız.” Hemen kalkıp tedavi etti. Yani sistem onlara bir şey vermeyince onlar da kendilerini yormuyorlar.

Birbirleriyle haksız bir rekabetin içine giren öğrenciler bir süre sonra hayatı boşlayarak kendilerini olayların akışına bırakırlar.

Sistemin çocuklarını parçalamasına göz yuman halk ise bu konuda kendilerini çaresiz hissederler. Kendileri bir şekilde okul okuyamamanın hasretinde oldukları için tek istedikleri şey çocuklarını okutmak. Ama nasıl bir eğitim aldıkları hakkında en ufak bir fikirleri yok.

Öğretmen için en iyi öğrenci sınıfta ses çıkarmayan, sorulan sorulara cevap veren ve ezberlediği kitabı sınavda verendir. Böyle bir eğitim sistemi okul idaresi için de tercih edilir. Oysa ezber sisteminin tek artısı sınıfı geçmekten başka bir şey değildir. Çünkü çocuğa verilenler daha doğrusu dayatılanlar üzerinde yorum kabul edilmez. Kitapta yazılanlar kutsal bir şeymiş gibi kabul edilerek empose edilir öğrencilere. Birer dogma haline dönüşen bu bilgileri kendi düşünceleriymiş gibi kabul eden öğrenciler, beyinlerindeki fikir üretim mekanizmasını köreltirler. Az önce bahsettiğimiz filmde olduğu gibi. Düşünme yeteneği elinden alınan gençlerimiz her şeyi kabullenirler. Ahlaktan uzak bir neslin temeli atıldıktan sonra aile devreden çıkar. Ve bu şekilde toplumu parçalamak isteyenler amaçlarına ulaşmış olurlar.

Düşünmeyen gençliğe bir örnek daha verip bu yazıyı sonlandırayım: Midyat devlet hastanesinde çalışan bir doktorun hastane dışındaki yaşantısına tanık oldum. Hastane dışında geçen her anı arkadaşlarıyla geçiren bu doktorun ailesine karşı en ufak bir saygısını görmedim. Sonuçta, geçirdiği bu şatafatlı hayat gözünü boyamış ve nasıl okutulduğunu çabuk unutmuştu. Kaderin cilvesi. Bir akrabam için hastaneye uğradım. Sıramı beklerken baktım herkes içeri dalıyor ben de girdim. Kapıda beklerken bir hastanın hemen yanında ayakta beklediğini gördüm. Masanın yanındaki sandalye boş olmasına rağmen onu oturtmuyor, o vaziyette soru soruyordu kendisine. Hasta rahatsızlığını anlatınca doktor ayağa kalktı. Muayene etmek için kalktığını sandığımız için hepimiz şaşkındık. Fakat bizim bu şaşkınlığımıza üzülmüş olacak ki konuyu fazla uzatmadan pencere kenarında duran kocaman bir kitabı alıp karıştırmaya başladı. Kitabın içindeki yazıları bilgisayara geçirdi ve kendisine bir numara verdi. Hasta itiraz etti. O kadar yolu bunun için yürümemişti. Doktor sinirlenip kendi işine karışmamasını sert bir şekilde söyleyip onu dışarı göndermek istedi. Hasta çıkmayınca ahlaksızlığının perdesini yırtıverdi. “Beğenmiyorsan başka doktora git.”

Gençlerimiz, geleceğe dair düşüncelerinde kendini, ailesini, ülkesini görmüyor, okul bahanesiyle evden çıkıp dağda, okul arkalarında… kısacası kuytu yerlerde takılıyorsa kendilerinden fazla bir beklenti içerisinde olamayız. Onları bu hale koyan eğitim sistemi ve bir gün olsun dertlerine ortak olmayan ailelerini suçlamalıyız. Ne yazık ki düşünmeden yoksun zina bataklığında yetişen yeni nesille birlikte kendi geleceğimizi de karartıyoruz. Vesselam.
Advertisement
 

Start typing and press Enter to search