BİZ, BİRLİKTE VARIZ
1 TEMMUZ 2018 15:00
aaaltekin@gmail.com
Bir çiftçi düşünün. Bir yılını bir gün alacağı mahsul için hiç düşünmeden, gecesini gündüzüne takar. Çalışmak yetmez. Yeri gelir ayrıca secdeye kapanır, dua eder. Onun gibi sahip çıkamadık geleceğimize.
Hayata olan soğukluğum her geçen gün biraz daha artmakta. Artık çiçeklerin solmasını istemiyorum. Fidanları koparmasınlar. Büyüyüp meyve versinler, güzel kokular saçsınlar etraflarına. Yabani otlara mağlup olmasınlar.
Çok mu şey istiyorum?
Geçen Perşembe akşamı mahalle sakinlerinden bir esnafın iş yerinde oturmuş koyu bir sohbete dalmıştık. Konu konuyu aştı ve en son üst makamlarda bulunan kişilerin dokunulmazlıklarına geldi. Dinledim:
- Adamda bir hayli çok eroin çuvalları yakaladılar. Aradan birkaç gün geçti, mahkemeye bile çıkmadan olayın üstünü kapattılar.
- İyi de bu eroin kendilerine zarar vermiyor ki. Siz neden karşı çıkmadınız?
- Kesinlikle kendilerine zarar vermiyor. Olan bize ve bizim çocuklara oluyor. Mecburen susuyoruz. Devlet kadar gücümüz yok. Devlet bunlara bir şey demiyorsa biz nasıl karşı çıkabiliriz ki?
Hem haklı hem de haksızdı. Devlet bir şey yapmıyordu. Ama devlet kimdi?
O akşam uyku girmedi gözlerime. Gecelerin karanlığına esir düşmüştü ruhum. Bedenim uzayın boşluğunda kendi alanını kaplarken düşüncelerim evrenin her yerine yayılmıştı. Onca kalabalıklar arasında uykuyu bulmak çok zordu. Bu hal birkaç gün sürdü. En son kalkıp Midyat hakkında biraz araştırma yapmaya karar verdim.
Dipsiz kuyulara düşmüştüm. Kazdıkça yeni kötülüklerle karşılaşıyordum:
Bir Suriyeli. Ailesi için savaştan kaçıp sığınmıştı topraklarımızın bağrına. Ev sahibinden dinleyelim devamını:
- Kiracımdı. Bir akşamüzeri geldi eve. Yüzünden acı fışkırıyordu etrafa. Ettim etmedim bir şey söylemedi. Sadece o akşam orayı terk edeceğini tekrar etti durdu. Canım sıkıldı. Bunun yakın bir arkadaşı vardı, onu aradım. Onun da haberi yoktu. Fakat merak ettiği için hemen eve gelmişti. Adam taşındıktan sonra arkadaşı yanıma geldi. Onun da yüzü düşmüştü. Her şeyi anlattı bana. Dört kişi bunların arkadaşının karısına tecavüz etmiş. Bizim kiracının da kız kardeşi var. Onu da istemişler. Polise gidip şikâyet edeceğimi söyledim. “Tecavüz edenlerin arasında polis de var.” Dedi…
Adamlar ölümden kaçıp sığınmıştı bize. Konya’da şahit olduklarımdan sonra o an duyduklarım çok da şaşırtmamıştı beni.
Yeryüzünde çocuğa karşı en merhametli olanlardır anne babalar. Geleceği gözlerinin önünde eriyen bir babanın çaresizliği üzerine devam etti konuşmamız:
Sabah saat yedide evden çıkan çocuk akşam saat beşte eve geri dönüyormuş. Lise son sınıf öğrencisi. Babası başlarda fark edememiş. Ta ki bir gece çocuk halı saha maçına çıkana kadar. Babası olan bitenden habersiz telefonunu bulamayınca bir de çocuğun odasına bakar. Masanın üzerine bakarken sandalyenin üzerindeki pantolonu yere düşürür. Alıp tekrar eski yerine koymak ister. Pantolonun cebinden içinde naneye benzeye benzeyen bir maddenin olduğu küçük bir poşet yere düşer. Poşetin içindeki maddenin ne olduğunu bilmediği için alıp çöpe atar. Ve gece yarısı evde bir kıyamet kopar. O an çocuğun eroin kullandığını öğrenen aile yıkılır. Hemen polise haber verirler. Savcı babanın tanıdığı çıkar. Çocuğu birkaç hafta içerde tutacağını, fakat kendisinin de gelip onunla ilgilenmesini ister. Nedeni ise içerinin dışarıdan daha berbat olması.
Tekstilde çalışan başka biri hakkındaki konu ile devam ettik:
Mahallede ev tutan ustabaşı akşam genç saatlerde eve gelip sabah erkenden çıkıp gidermiş. Gelen gideni eksik olmayan bu genci ev sahibi bir ara çocukların şikâyeti üzerine kalkıp ustabaşını izlemeye alır. Her akşam ayrı bir kızla gelen genç, kızları gece yarısından sonra dışarıya çıkarıp yaklaşık yirmi dakika sonra tek başına eve geri dönerdi. Patronuyla konuşan ev sahibi her şeyi öğrenir. Kızlar ailelerine mesaiye kaldıklarını söyleyerek ustabaşında geceye kadar kalıp sonra eve gidiyorlarmış. İş açısından sıkıntı olmadığı için patronları da ses çıkarmıyormuş.
Konuşma gece yarısına kadar sürdü. Çok şey öğrenmiştim, keşke öğrenmemiş olsaydım dediğim çok şey.
Bilinçli bir birey olmadıktan sonra bunlar kaçınılmaz olur. Okumanın hiçbir faydası dokunmaz. Okumamışlar kötülük yaptığında bireyle sınırlı kalırlar. Okumuş cahiller ise kitlelere zarar verirler.
Bir memur düşünün, gelen her dosyanın içinde üç beş lira bekleyen, en sapa yolda çorba parası isteyen polis, öğrencilere alacağı para kadar değer veren öğretmen, hastasına menfaat gözüyle bakan doktor, müvekkilinin suçuna değil cebine bakan avukat, tüm yakınlarını işe aldıran vekil, işinin ehli olmayan bakan ve daha niceleri. Eğer bunlar arasında tek tük bireysel hatalar olsaydı o zaman derdik ki kişinin karakterinde olan bir şey. Makam görünce içindekini dışa salmış. Kişiliksizin biri. Ama saydıklarım her geçen gün artıyor. Maalesef sıkıntı sistemin kendisinde.
Daha anaokul sıralarında birer at gibi yarışa sürüyoruz çocuklarımızı. Bu çirkefliğin, kıskançlığın içinde büyüyüp şekilleniyor, giydikleri yeni bedene uyum sağlamaya başlıyorlar. Kin ve nefret diliyle konuşuyorlar birbirleriyle. Sevgi, saygı, ahlak ve iyi olana dair ne varsa bir daha yer almıyor lügatlarında. Ben, yetişkin kendi çağının kıymetini ve ne olduğunu bilmeyen nice çocuk gördüm.
İçine girdikleri yarışın kazananı yok maalesef. Anne baba, öğretmen, okul, üniversite, halk ve hatta devlet bile kaybediyor bu yarışta. Çünkü sınavı geçemeyenler hayatlarına son veriyorlar. Geçenler de ülkeyi duygusuzluğun kaosuna sürüklüyor.
Hayata bir defa geliyoruz. Yani bu mücevher fırsat bir kereye mahsus veriliyor. Para, mal mülk hırsına mağlup olup garibanın bu fırsatını elinden alan zalimler yarını düşünmüyorlar. Onlar düşünmüyorsa kendi geleceğimiz için biz birbirimize yardımcı olmalıyız. Birlikte bir bütün olmalıyız.
Aradan geçen onca yıl gösterdi ki sistem bize düşmanlıktan başka bir şey getirmiyor. Sınav için hayatlarının en güzel anlarını sert tahtaların üzerinde geçiren gençlerimiz birkaç dakika geç kaldılar diye bir sene daha çalınmakta ömürlerinden. Buna sebep olanlar kapıdaki görevliler olabilir. Ama dolaylı olarak düşündüğümüzde onlar da bir zamanlar öğrenciydi. Geleceğimize sahip çıkalım. Anne ve babalar çocuklarını, bir köşede hayatına son vermek için getirmiyorlar yeryüzüne.
Biz, birlikte varız!
Advertisement