MÜHÜRLÜ KALPLER TUFANI
26 HAZİRAN 2018 16:15
aaaltekin@gmail.com
Gerçeklerin maskelerin ardına gizlendiği, düşüncelerin köreltilip yok sayıldığı, korkunun dört bir tarafa hâkim olduğu ve zalimlerin mazlumların hakları üzerinde raks ettiği bir çağda fikir belirtmek dolaylı yoldan intihardır.
Zalimleri kimse tanımıyor. Sürekli olarak perdelerin arkasındaki karanlıkta gizlenirler. Ve mazlumların üzerine uşaklarını gönderirler. Şüphesiz böyle başlamamıştı savaşımız. Fakat günümüzde artık yeni sistem bu. Zalimler hükmediyor dünyaya.
İlk tartışmanın muhatapları biz değildik. Allah (celle ve celaluhu) emretmiş Şeytan ise bu emre karşı çıkmıştı. Olaylar bu şekilde başlamış oldu. Sonra da ihale bize kaldı. Çünkü muhataplardan biri olmasak da sebep bizdik. Düşman bizi gözüne kestirdi. Mühlet istedi kıyamete kadar. Mühletle birlikte bir de vaat verildi. “Sana uyanı senle haşredeceğiz.”
Aklı başında bir insan bunu ilk okuduğunda hemen savunmaya geçer. Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını dile getirir. Ortada apaçık bir tehdit var. Üstelik Şeytan hak yolda da değil. Kimsenin ona itaat etmeyeceğini iddia eder. Aslında doğru bir düşünce biçimi bunun daha mantıklı olduğunu söylese de inanışımıza göre rakamlar var ortada: Yüz yirmi dört bin peygamber. Madem Şeytan’a kimse uymadı ve uymayacak neden bu kadar rehber indirildi yeryüzüne?
Evet, insanoğlunun ilk düşmanı İblis’tir. Aradan geçen zaman zarfında insanlar çoğaldıkça Şeytan’ın hilelerine kanmış ve gerçek düşmanlarını unutarak birbirlerine düşman olmuşlardır. Komşusu açken kendisi milyonların emeğini sömürüp tok bir şekilde sefa sürmesi bundandır. Bundandır zalimin kırbacı olup mazlumların üzerine yağmak. Ve yine bundandır düşene bir tekme daha atmak.
Şu an orta doğuda adam akıllı bir devlet, Türkiye kalmıştır. Kalpleri mühürlenmiş olanlar bunu çok iyi biliyorlar. İçlerindeki kini, nefreti üzerimize kusmalarının nedeni budur. Yaptıkları oyunları kimi zaman boşa çıkarsak da maalesef çoğu zaman tufanlarında bir çöp tanesi gibi savrulup uçtuğumuz da olmuyor değil.
Türkiye’nin ilk kurulduğu yıllardan bugüne kadar sürekli darbeler ve ayrımcı politikalarla halkı istedikleri gibi parmaklarında oynattılar. Ama artık bu gidişatı dur diyebiliriz. Çünkü darbeler bizim elimizle gerçekleşmedi, sağcı solcu davasında biz yoktuk, başörtüsü ve din konusu hiçbir zaman bizim olmadı. Her zaman perdenin arkasında dış güçler vardı. Şu anda olduğu gibi.
Denedikleri tüm yollar tıkandıktan sonra günümüzde yeni keşiflerde bulunuyorlar: Gençlik ve milliyetçilik. Kendimizi yeterli derecede bilgiyle, ilimle donatmazsak biri tutmazsa diğeri muhakkak tutacaktır.
İki yıl okulda ders verme şansım oldu. Öğrencilerde büyük bir eksiklik gözlemledim. Düşünmüyorlar, karşıdan gelen fikirleri olduğu gibi hafızaya kaydediyorlardı. Düşünme yollarını geliştirmek için birçok başarısız denemede bulundum. Sanki fikirlerini hapsetmişlerdi. Sene sonu geldiğinde gördüm ki öğrencilerde bir değişim söz konusu. Başarılı olmuştum. Lakin bu sadece bir okulun sadece üç dört sınıfı ile sınırlı. Peki ya diğer okullardaki öğrenciler?
Eğitim sistemini düzenleyenler bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde çocuklarımıza zarar vermektedir. Müfredatta yer alan derslerin konularının saçmalığı yetmiyormuş gibi bir de öğretmeni sınıfla sınırlandırmaları büyük bir felakettir. Öğrenci dünyayı dört duvar arasında izlemekte, öyle görmektedir. En değerli şey olan ömür ellerinden alındığı gibi bir de gelecekleri karartılmaktadır. Kendilerini büyük bir boşlukta bulan gençlerimiz zamanla ya zina bataklığına saplanıyorlar ya da içki, kumar, eroin kapanına yakalanıyorlar. Ne yazık ki bunlar olurken yetkililer de duruma müdahale etmeyerek sadece izliyorlar.
Gençlerimiz için sistemde gerekli değişimler sağlanırsa gelecekleri güvence altına alınacağından eminim. Tek gereken eğitimi ele alanların uzman kişiler olması. Peki, ya milliyetçilik?
Çok değil sadece bundan bir asır yıl önce atalarımız muazzam bir güçle imkânsız denileni başardı. Çanakkale savaşına katılmalarının tek sebebi ülkenin selametiydi. Yan yana omuz omuza çarpıştılar. Ve Çanakkale geçilmedi. O gün istediklerini elde edemeyenler bugün bize farklı yollardan saldırıyorlar. Ülkeyi içten fethetmek için ellerinden geleni yapıyorlar. En büyük kozları ise milliyetçilik.
İslam’ın gölgesine sığınan kör katı cahillerin önderliğinde istedikleri gibi milleti yönlendiren mühürlü kalpliler, Müslümanlığı Müslüman olanların aracılığıyla ayaklar altına almışlardır. Kanı kaynayan halkın önüne sürdükleri argümanları onları birer kan sevici haline getirmiştir. Kast sisteminde olduğu gibi üstte bulunanlar hiçbir şekilde olaylardan etkilenmezken gariban halk ezildikçe ezilmeye çalışılıyor. Kendileri çocuklarını yurt dışındaki özel okullarda bizim vergilerimizle okuturken bizim çocuklarımız sefalet içinde karanlıkta imam hatiplerin yolunu tutmaktadırlar. Üstelik din dersi veren öğretmen bile ateist.
Mühürlü kalplerin tufanına yakalananlar geleceği düşünmezler. Dünden bihaber yaşarlar. Ve anın içinde yok olurlar. Tam da günümüzde olduğu gibi.
İki gün önce yapılan seçimlerde milliyetçiliğin çirkin yüzü kendini net bir şekilde ortaya koydu. Erkeklerin bile ağzına almaya hayâ etikleri küfürlerin kadınların, kızların ağzından art arda döküldüğünü gördük. Neden?
Cizre, Nusaybin, Sur ve diğer yerler sırf kendi partilerine oy vermedikleri için vicdansızlar tarafından vatan hainliğiyle suçlandı. Küfürler aldı başını sele döndü. Bunu yaptıranlar ise perdenin arkasında koltuğunda oturmuş olanları izliyordu. Merak ettim. Buna sebep olanın kimliğini bulmak için ne yaptıysam nafile bulamadım. Piyon görevi gören birkaç gariban onların her istediğini yaptıkları için zaten onların görünmesine gerek kalmamıştı.
Kendileri her ne kadar vatansever gibi görünseler de bizim kadar olmayacaklarını tarih gösterdi. Bu topraklarda hepimizin kanı var. Biz ne kadar barış diye sesimizi yükseltirsek kendini bilmezler savaş çığırtkanlığı yapmaktan geri durmuyorlar. Eğer gerçekten sözünüzde doğru iseniz yazılın askere. Askerden kaçmak için türlü yollara başvurmayın. Bizim okuduğumuz okullarda okuyun. Bizim gibi vergi verin ve bize yapılan hizmetin aynısını görün. Yapamazlar. Çünkü savaş çığırtkanlığı yapanlar sadece birer piyon. Perde arkasında duranlar istemedikçe oldukları yerden kımıldamazlar bile.
“Ülke, savaşta fakirin, barışta zenginindir.” Sözüne kesinlikle katılmıyorum. Bu ülke her zaman bizim. Bayrağın arkasına gizlenip gerçek yüzlerindeki maskelerle halkı birbirine düşürenler, bu bayrak da bizim. Şüphesiz Allah (celle ve celaluhu) vaadini tamamlayacaktır. Onun için şöyle bir duada bulunayım: Ya Rabbi! Ülkeyi bölmek isteyen bu savaş çığırtkanlarına cezalarını ver. Aramıza nifak tohumları ekenlere fırsat verme. Birlik, beraberliğimizi daim eyle. Oyunlarını boz. Milletimizi de onların söyledikleri yalanlara karşı bilinçlendir. AMİN!
Gerçeklerin maskelerin ardına gizlendiği, düşüncelerin köreltilip yok sayıldığı, korkunun dört bir tarafa hâkim olduğu ve zalimlerin mazlumların hakları üzerinde raks ettiği bir çağda fikir belirtmek dolaylı yoldan intihardır.
Zalimleri kimse tanımıyor. Sürekli olarak perdelerin arkasındaki karanlıkta gizlenirler. Ve mazlumların üzerine uşaklarını gönderirler. Şüphesiz böyle başlamamıştı savaşımız. Fakat günümüzde artık yeni sistem bu. Zalimler hükmediyor dünyaya.
İlk tartışmanın muhatapları biz değildik. Allah (celle ve celaluhu) emretmiş Şeytan ise bu emre karşı çıkmıştı. Olaylar bu şekilde başlamış oldu. Sonra da ihale bize kaldı. Çünkü muhataplardan biri olmasak da sebep bizdik. Düşman bizi gözüne kestirdi. Mühlet istedi kıyamete kadar. Mühletle birlikte bir de vaat verildi. “Sana uyanı senle haşredeceğiz.”
Aklı başında bir insan bunu ilk okuduğunda hemen savunmaya geçer. Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını dile getirir. Ortada apaçık bir tehdit var. Üstelik Şeytan hak yolda da değil. Kimsenin ona itaat etmeyeceğini iddia eder. Aslında doğru bir düşünce biçimi bunun daha mantıklı olduğunu söylese de inanışımıza göre rakamlar var ortada: Yüz yirmi dört bin peygamber. Madem Şeytan’a kimse uymadı ve uymayacak neden bu kadar rehber indirildi yeryüzüne?
Evet, insanoğlunun ilk düşmanı İblis’tir. Aradan geçen zaman zarfında insanlar çoğaldıkça Şeytan’ın hilelerine kanmış ve gerçek düşmanlarını unutarak birbirlerine düşman olmuşlardır. Komşusu açken kendisi milyonların emeğini sömürüp tok bir şekilde sefa sürmesi bundandır. Bundandır zalimin kırbacı olup mazlumların üzerine yağmak. Ve yine bundandır düşene bir tekme daha atmak.
Şu an orta doğuda adam akıllı bir devlet, Türkiye kalmıştır. Kalpleri mühürlenmiş olanlar bunu çok iyi biliyorlar. İçlerindeki kini, nefreti üzerimize kusmalarının nedeni budur. Yaptıkları oyunları kimi zaman boşa çıkarsak da maalesef çoğu zaman tufanlarında bir çöp tanesi gibi savrulup uçtuğumuz da olmuyor değil.
Türkiye’nin ilk kurulduğu yıllardan bugüne kadar sürekli darbeler ve ayrımcı politikalarla halkı istedikleri gibi parmaklarında oynattılar. Ama artık bu gidişatı dur diyebiliriz. Çünkü darbeler bizim elimizle gerçekleşmedi, sağcı solcu davasında biz yoktuk, başörtüsü ve din konusu hiçbir zaman bizim olmadı. Her zaman perdenin arkasında dış güçler vardı. Şu anda olduğu gibi.
Denedikleri tüm yollar tıkandıktan sonra günümüzde yeni keşiflerde bulunuyorlar: Gençlik ve milliyetçilik. Kendimizi yeterli derecede bilgiyle, ilimle donatmazsak biri tutmazsa diğeri muhakkak tutacaktır.
İki yıl okulda ders verme şansım oldu. Öğrencilerde büyük bir eksiklik gözlemledim. Düşünmüyorlar, karşıdan gelen fikirleri olduğu gibi hafızaya kaydediyorlardı. Düşünme yollarını geliştirmek için birçok başarısız denemede bulundum. Sanki fikirlerini hapsetmişlerdi. Sene sonu geldiğinde gördüm ki öğrencilerde bir değişim söz konusu. Başarılı olmuştum. Lakin bu sadece bir okulun sadece üç dört sınıfı ile sınırlı. Peki ya diğer okullardaki öğrenciler?
Eğitim sistemini düzenleyenler bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde çocuklarımıza zarar vermektedir. Müfredatta yer alan derslerin konularının saçmalığı yetmiyormuş gibi bir de öğretmeni sınıfla sınırlandırmaları büyük bir felakettir. Öğrenci dünyayı dört duvar arasında izlemekte, öyle görmektedir. En değerli şey olan ömür ellerinden alındığı gibi bir de gelecekleri karartılmaktadır. Kendilerini büyük bir boşlukta bulan gençlerimiz zamanla ya zina bataklığına saplanıyorlar ya da içki, kumar, eroin kapanına yakalanıyorlar. Ne yazık ki bunlar olurken yetkililer de duruma müdahale etmeyerek sadece izliyorlar.
Gençlerimiz için sistemde gerekli değişimler sağlanırsa gelecekleri güvence altına alınacağından eminim. Tek gereken eğitimi ele alanların uzman kişiler olması. Peki, ya milliyetçilik?
Çok değil sadece bundan bir asır yıl önce atalarımız muazzam bir güçle imkânsız denileni başardı. Çanakkale savaşına katılmalarının tek sebebi ülkenin selametiydi. Yan yana omuz omuza çarpıştılar. Ve Çanakkale geçilmedi. O gün istediklerini elde edemeyenler bugün bize farklı yollardan saldırıyorlar. Ülkeyi içten fethetmek için ellerinden geleni yapıyorlar. En büyük kozları ise milliyetçilik.
İslam’ın gölgesine sığınan kör katı cahillerin önderliğinde istedikleri gibi milleti yönlendiren mühürlü kalpliler, Müslümanlığı Müslüman olanların aracılığıyla ayaklar altına almışlardır. Kanı kaynayan halkın önüne sürdükleri argümanları onları birer kan sevici haline getirmiştir. Kast sisteminde olduğu gibi üstte bulunanlar hiçbir şekilde olaylardan etkilenmezken gariban halk ezildikçe ezilmeye çalışılıyor. Kendileri çocuklarını yurt dışındaki özel okullarda bizim vergilerimizle okuturken bizim çocuklarımız sefalet içinde karanlıkta imam hatiplerin yolunu tutmaktadırlar. Üstelik din dersi veren öğretmen bile ateist.
Mühürlü kalplerin tufanına yakalananlar geleceği düşünmezler. Dünden bihaber yaşarlar. Ve anın içinde yok olurlar. Tam da günümüzde olduğu gibi.
İki gün önce yapılan seçimlerde milliyetçiliğin çirkin yüzü kendini net bir şekilde ortaya koydu. Erkeklerin bile ağzına almaya hayâ etikleri küfürlerin kadınların, kızların ağzından art arda döküldüğünü gördük. Neden?
Cizre, Nusaybin, Sur ve diğer yerler sırf kendi partilerine oy vermedikleri için vicdansızlar tarafından vatan hainliğiyle suçlandı. Küfürler aldı başını sele döndü. Bunu yaptıranlar ise perdenin arkasında koltuğunda oturmuş olanları izliyordu. Merak ettim. Buna sebep olanın kimliğini bulmak için ne yaptıysam nafile bulamadım. Piyon görevi gören birkaç gariban onların her istediğini yaptıkları için zaten onların görünmesine gerek kalmamıştı.
Kendileri her ne kadar vatansever gibi görünseler de bizim kadar olmayacaklarını tarih gösterdi. Bu topraklarda hepimizin kanı var. Biz ne kadar barış diye sesimizi yükseltirsek kendini bilmezler savaş çığırtkanlığı yapmaktan geri durmuyorlar. Eğer gerçekten sözünüzde doğru iseniz yazılın askere. Askerden kaçmak için türlü yollara başvurmayın. Bizim okuduğumuz okullarda okuyun. Bizim gibi vergi verin ve bize yapılan hizmetin aynısını görün. Yapamazlar. Çünkü savaş çığırtkanlığı yapanlar sadece birer piyon. Perde arkasında duranlar istemedikçe oldukları yerden kımıldamazlar bile.
“Ülke, savaşta fakirin, barışta zenginindir.” Sözüne kesinlikle katılmıyorum. Bu ülke her zaman bizim. Bayrağın arkasına gizlenip gerçek yüzlerindeki maskelerle halkı birbirine düşürenler, bu bayrak da bizim. Şüphesiz Allah (celle ve celaluhu) vaadini tamamlayacaktır. Onun için şöyle bir duada bulunayım: Ya Rabbi! Ülkeyi bölmek isteyen bu savaş çığırtkanlarına cezalarını ver. Aramıza nifak tohumları ekenlere fırsat verme. Birlik, beraberliğimizi daim eyle. Oyunlarını boz. Milletimizi de onların söyledikleri yalanlara karşı bilinçlendir. AMİN!
Advertisement